16 Şubat 2009 Pazartesi

yalnızlık

yalnızlık ilginç.
yalnızlık korkunç.
yalnızlık çekici.
yalnızlık büyük bi boşluk.

yalnızlık bi şarkı tek kulaklıkla dinlenilen.
yalnızlık bi film 37 ekran televizyonda seyredilen.
yalnızlık bi kitap sayfaları delik deşik.
yalnızlık bi şiir kafiyesi eksik.

yalnızlık öyle bi şey ki; değirmen olmayı istiyosun bazen don kişot'un savaştığı.
deli bile olsa gelsin biri.
varsın savaşsın benimle, yaksın canımı.

sonuçta bildiğim bi şey var.
bu bu hayatta kimse ben kadar öldüremez bu canı.

14 Şubat 2009 Cumartesi

rüya


korkma!

derin bi uykudasın şu anda. kötü bi rüya görüyosun sadece. evet fazla gerçek gibi. etrafındakileri görüyosun. yaşadıklarını mesela. yaşadığın insanlarla beraber hem de. ama rüyan sana öyle bi orospuluk yapıyo ki. yönlendiremiyosun istediğin gibi. sana hep acı veren, seni üzen aynı gerçeklik üzerinden görüyosun tüm olanları.

en son sevgilini görüyosun. ayrılmadan önceki son dakikalarınızı. telefon elinde titreyerek onu arayıp korkarak sorduğun soruyu görüyosun. sonunda aynı cevabı duymayacağını düşünüyosun. ne de olsa rüya senin rüyan. azıcık bile olsa bilinçlisin. ona güveniyosun. bunu kullanarak ayrılmanıza, bugünü evinde onu düşünerek geçirmene neden olan basit bir güne çeviren o sözü duymamaya çalışıyosun. ama dedim ya en başta. rüyanın bile kötüsü denk geldi sana. duyduklarının fazlasını duyuyosun. sana telefonda söyleyemediği ama zihninde gezen tüm düşünceleri duyuyosun. uyanmak istiyosun ama çok geç. açılmıyo gözlerin. hatta akan yaşları yüzünde hissediyosun ama nafile. rüyan tokatlıyo seni, tüm hayallerine tecavüz ediyo. gerçeklikten kaçmak için gördüğün en sert gerçek oluyo bi anda. yatağın seni iki eliyle sarıyo karabasan gibi. kalkamıyosun, sadece gözlerin kapalı ağlıyosun.

uykuların azalıyo o dakikadan sonra. sabaha yakın yatmaya başlıyosun. güneşin gözüne girmesinden nefret ettiğini duymuş olacak ki yukarıdaki yağmur yağdırıyo devamlı. güneşi görmüyosun, gözünün önüne siyah bi perde çekip bi köre öykündüğün tek durumda uyuyosun.

korkma!
derin bi uykuda en büyük sınavını veriyosun şimdi.

bu zamana kadar geçtiğin tüm sınavların anlamsız olduğunu anlayarak...

13 Şubat 2009 Cuma

2. el


kullanıldığımı hissediyorum bazen.

bazı kızlar kullanıyo mesela beni.
yemek yiyolar benimle, içiyolar hatta yatıyolar bazıları.

ailem kullanıyo beni.
neşeli olmamı istiyolar, enerjime ihtiyaç duyuyolar, beni her şekilde korumaya alıyolar.

arkadaşlarım kullanıyo beni.
istedikleri zaman arıyolar, sinema arkadaşı yapıyolar kendilerine. dertlerini anlatıyolar, dinlememi istiyolar. onları aramadığım zaman tavır alıyolar.

çalıştığım yer kullanıyo beni.
benden bişeyler istiyolar, sormuyolar ben de istiyo muyum diye. karşılığını veriyolar ama her daim. eksik etmiyolar. sanırım hala biraz allah korkusu var içimde.

hayallerim kullanıyo beni.
sınırsız oluyolar sanki hayat sınırsızmış gibi. olmayana sahipmişim gibi sanmamı sağlıyolar, çoğu kez canımı sıkıyolar.

bedenim kullanıyo beni.
en lazım olduğu zamanda saçlarım alıp başını gidiyo mesela. belki bana küsmüştür diyorum. çünkü o uzarken de ben acımıyodum ona. küstürmüşüm ki geri gelmiyo.

aklım kullanıyo beni.
zeki olduğumu düşünmemi sağlıyo. ama neden yalnızım bu kadar zekiysem soruma cevaba gelince susuyo.

ikinci, üçüncü hatta dördüncü el gibi hissediyorum kendimi. yıpranmışım. doktordan değilim mesela. bayandan kullanılmışım ama biraz hor kullanmış kullanan. sağım solum yamalı, sinirlerim harap. alan olur mu diye soruyorum ekspere. yüzüme bakıyo boş boş.

bekliyorum hala kullanılmak için. çünkü insan denen bu şuursuz kullanılmayınca hakkaten yaşayamıyo.

10 Şubat 2009 Salı

şimdi reklamlar


çok fazla reklam seyretmemek lazımmış demek ki;bozuyormuş delikanlı adamı reklam. hiçbir halta inanmayan bir adamı bile bazı rüyalara, bazı olmazlara inandırabiliyormuş. masal dinleme zamanı çoktan geçmiş, 27 yaşından aldığı günleri uç uca eklesen 3. köprü olacak bir adamı bile masal kahramanı yapabiliyormuş. hakikaten tehlikeliymiş, fazla kaptırmamak gerekliymiş.

hakikaten bir erkeğin en zayıf olduğu anmış en güçlü göründüğü zamanlar. başkalarına - başkalarından kastım elalem değil bildiğin aile, arkadaş, sevgili - güçlü görünmek için harcanan enerjiymiş bitiren bir adamı. belki bu kudret başka bir şey için harcansa çok daha yararlı olabilirmiş. mesela bu güç gösterisi atlas misali yapılsaymış dünya sırtta taşınırmış, musa misali yapılsaymış denizler yarılırmış. ama dedim ya serde delikanlılık olunca denizler de yerinde kalırmış, dünya da... önemli olan sevgilinin bir gülüşü, ailenin bir sırt sıvazlaması olurmuş.ama hayat öyle kaypakmış ki. bu kadar kendini kasan, hayatını başkaları için yaşayan birini bile bir anda ortada bırakırmış. yapayalnız, çırılçıplak. işte o vakit dünyayı yerinden oynatacağını düşünen adam parmağını bile oynatamaz olurmuş. bunun bundan önce kaç kere olduğunu unutmak isteyen adam daha da bitermiş. her seferinde aynı yalana kanmanın nasıl büyük bir salaklık olduğunu yüzbininci kez anlarmış, yüzbin birinci kez unutmak için.

hayat o kadar kaypakmış ve reklamlar o kadar gerçekçiymiş ki;zamanı geldiğinde evine alacağı köpeğin bizzat kendisi olduğunu anlayan erkek bilirmiş bunu en çok.

3 oda bi salon leb -i derya yalnızlık. sahibinden satılık.


yalnızlık ilk başta o kadar kötü bişeymiş gibi gelmiyordu bana. hatta bunu bir arzu nesnesi olarak bile kullanabiliyordum kimi zamanlar. etrafımda o kadar çok insan vardı ki bir anda ıssız adam olmayı isteyebiliyordum. hatta bunu dost meclislerinde - dost meclisinden kastım lisede öğle tatilinde takıldığımız pideci - kimi zaman dile getiriyordum.neyse lise bitti, pideler artık yenmez oldu. herkes kendi hayatına doğru daha bir bodoslama gitmeye başladı. her daim istenen gibi görünen ama aslında içten içe bir şımarma miti olan ıssız adamlık durumu da geldi tam ümüğümünden yakaladı. o zaman da kimi zaman içkiye verildi saatler, kimi zamanda bir sevgiliye. ama hayat çift taraflı oynadı oyununu bu seferde. tanju babanın dediği gibi en iyi dost olan içki - sigara para olmayınca terk etti hemen. sonra da elin kızı gitti başka diyarlara.zamanında yani daha yaş 18 değilken bir cool olma emaresi gibi gözüken ama aslında dipsiz kuyunun dibi olan yalnızlık, yaş 27 olunca hayatımın gerçeği oldu bir anda. dipsiz kuyunun dibinde şahane manzarasız, leb -i karanlık, 3 oda bir salon bir yalnızlığım oldu. hayattaki tek dikili ağacım ölü doğdu kısacası.şimdi o dikili ağacın dibindeyim, onu dik tutmaya çalışarak. çünkü ben ona el vermezsem duramayacak ayakta. e onun devrilmesi demek benim altında kalmam demek. enteresan bir denklem var yani.kafamı yukarı kaldırdığımda gördüğüm tek şey ölü ağacımın bana verdiği manasız gölge. zaten karanlıktayım ne gölgesi desem de farketmiyor. ölü ağacım bana dayanarak bana gölge olmaya devam ediyor. ya onun yarattığı manasız gölgeye biri daha gelecek, onun ışığıyla o ağaç canlanacak, gölgesi işe yarar olcak ya da en sonunda sıkılıp çekeceğim dayadığım omzu bu ağacın gövdesinden.şimdilik bekle diyor bana hayat. her zamanki yalanlarından birini söylüyor belki ama yine de inanıyorum kendisine. zaten işin en pis tarafı bu.başka birini bu kadar yalan sonucu öldürsen cinayet denir buna. yatarsın dört duvarın arasında. belki çıkarsın, belki çıkmazsın. ama hayatı öldürdüğünde buna cinayet değil intihar diyorlar. kendi kalemini kıran hakim oluyorsun o anda. çıkışın da kendi inancının derinliğine kalıyor. sen hayatı öldürdüğünü sanıyorsun ama hayat sen gidince de devam ediyor.dedim ya ağacımın manasız gölgesindeyim şu anda. leb - i karanlık, 3 oda bir salon bir yalnızlığın sahibiyim. varsa benden almaya niyetli olana bedava vereceğim hepsini.ışığa çıktığımda da aynı lisedeki gibi cıvıl cıvıl bir halde pide yemeye gideceğim.

8 Şubat 2009 Pazar

iyi geceler sevgilim

hiç girmediğin ortamlara onun için giriyorsun;

hayatın boyunca online olarak beş kere gözüktüğün hatta onunla beraberken bile offline olarak girdiğin msn denen zıkkıma sadece o orada diye, hala senin varlığını ufak da olsa hissetsin diye online bağlanıyorsun;

yine bu msn denen zıkkımın dinlediğin şarkıyı gösterme özelliğinden yararlanıp onun sevdiği şarkılardan bir playlist yapıyorsun;

unuttum diyip iki günde bir rüyanda görüyorsun;

hastalıktan geberirken ya da evde kardeşinle şakalaşırken bir anda bir başkasıyla öpüşebilme ihtimali aklına gelince aklını kaybediyorsun;

delikanlılık ve gurur kavramlarının sana attığı son madik olan ayrılığı unutmak için yine aynı kavramlara sarılıyorsun;

hiç olmadığın kadar sessizleşiyorsun, hiç düşünmediğin kadar düşünüyorsun;

onun bu yazıyı asla okuyamayacağını bilerek buraya yazıyorsun, belki bir arkadaşı okur da ona söyler diye düşünüyorsun;

düşünüyorsun, yazıyorsun, bi yerlere girip çıkıyorsun, deliriyorsun, akıllanıyorsun, duruluyorsun, gülüyorsun ama ağlamıyorsun;

aslında köpek gibi ağlıyorsun ama yaş göze gelmesin diye çok uğraşıyorsun;

ve en sonunda anlıyorsun ki ne yırtılan fotoğraflar, ne silinen mesajlar yaramıyor bir işe. unutmak denen şeyin maddi değil manevi bişey olduğunu beynine beynine çakıyor her silinen mesaj, her yırtılan fotoğraf.sen giriyorsun msn denen zıkkıma ama o seni görür görmez çıkıyor. o da gururuna yenik düşüyor diyorsun o zaman. onu demek istiyorsun. yani o da benimle konuşmak istiyor ama gururu el vermiyor diye kapatıyor diyorsun.kendine bir yalan daha söyleyip yatıyorsun yatağa.

duvara dönüp "iyi geceler aşkım" diyorsun.

sonrası sonsuz bir boşluk, sonsuz bir acı.

hani sizin uyku dediğiniz şeyin benim lügatımdaki yeni anlamı...

1 Şubat 2009 Pazar

ben bilirim

ben bilirim bu hayatı;
yalanlarını bilirim çünkü hepsini ben söyledim,
doğrularını bilirim çünkü hepsini ben belledim,
acılarını bilirim çünkü hepsini ben yaşadım,
güzelliklerini bilirim çünkü hepsini ben yaşattım,
orospularını bilirim çünkü hepsiyle ben yattım,
meleklerini bilirim çünkü hepsini ben yarattım,
şeytanlarını bilirim çünkü her sabah aynaya baktım,
kısacası ben bilirim bu hayatı;
azını ben yaşadım çoğunu başkalarına yaşattım.