10 Ekim 2009 Cumartesi

11.10.01 - 11.10.09


11.10.01 - 11.10.09

bugün 9. seneye giriyorum babamsız. bundan dolu dolu 8 sene önce şu saatten yaklaşık 3 saat sonra kaybettim onu. çok şeyi özledim bu zamana kadar. sevgilim vardı mesela şehir dışında yaşayan. onu özledim bir süre. liseden sonra lise anlarımı özledim. orada yaşananlar geldi aklıma, içim buruldu. kız kardeşim şehir dışında okudu üniversiteyi. hiç bir zaman söylemedim kendisine. nedendir bilmem. ama onu özledim. gelsin diye hafta sonu olmasını bekledim. hepsiyle bir şeyler yaşamıştım. o yaşanmışlıkları özledim.

ama bu özlem başka. babamı özlemem çok farklı. babamla yaşayamadıklarımı özlüyorum. hasta galatasaraylı olmama rağmen onun aşkı olan beşiktaş'ın bir inönü maçına gidememek koyuyor bana bu geçen zamanda. o zaman küçüktük. alkol girmezdi kanımıza. ama şimdi yaş ilerledi, saçlar döküldü. babamla karşılıklı rakı içemedim mesela. o koyuyor sonra. her ufak açtığımda bir duble kendime içerken bir duble ona içmemin sebebi budur. ki kendisi sevmezdi içkiyi. ama ne biliyim işte. belki efkardan, belki sevinçten içerdik birer duble. zaten bir 35'likten kaç duble çıkar ki? sevdiğim bir kızı tanıştıramadım babama. biriyle evlenme durumuna kadar gelmiştim hatta. onu görmesini isterdim mesela. nasıl bakardı, ne derdi, kızı beğenir miydi? kız elini öpünce gururu okşanır mıydı? bilmiyorum bunların hiç birini.

diyorum ya. yapamadıklarım içimde uktedir. dolmayacak da ömrüm boyunca. öyle bir köşede kalacak benimle beraber. gün gelir de bir oğlum olursa kendi yaşayacaklarımdan pay biçerim belki. babasının oğlu diyor çünkü tanıyanlar benim için.

son cümle de siktimin hayatına. babasının ölümünün 9. yılını, annesinin doğumunun 54. yılına getiren siktimin ironisine. bir böyle dalga geçmediğin kalmıştı benimle. onu da yapıyorsun 9 senedir. senin de amına koyiim ben.

11 Eylül 2009 Cuma

sen, ben, biz

sen olsam ben,
ben olsan sen.
ama kimse bilmese biz olduğumuzu.
sen seninkilerle senmiş gibi takılırken;
ben benimkilerle benmiş gibi takılsam.
sonra ben olmuş sen ile sen olmuş ben;
oturup seninkilerle, benimkilerden konuşsak...
biz olup dalga geçsek onlarla...
birbirimize karıştığımızı bilmedikleri için gülsek...
hatta acısak biraz...
biz olamayacakları düşünüp onların yerine üzülsek...
hayatı kendilerinden ibaret sananlara kızsak...
sonunda bıraksak düşünmeyi;
sen ben olsan yine, ben de sen
biz olup sabaha öyle uyansak...
güneşe anlam, kahvaltıya tat katsak...
hep biz olsak keşke,
hiç yalnız kalmasak...

1 Ağustos 2009 Cumartesi

başka zaman - başka mekan. neyse...

başka bi zamanda,
başka bi mekanda karşılaşmak vardı seninle.
ne biliyim?
mesela çiçek çocuklardan ikisi olmalıydık biz.
çimler üzerinde sevişmeliydik kimseye aldırmadan.
ya da;
deniz ile kovalamalıydık bir devrimi.
asılmalıydı aşkımız ressam bir paşanın çektiği iple.

başka zamanın insanları olmalıydık biz.
yaşanmış ya da yaşanacak...
ama şu an, şu mekan diil sanki yaşanması gereken,
bize uygun diil...
aşka dar, aşka eziyet, paraya köle.

başka zamanın insanları olmalıydık.
para bize köle, aşk tanrı,
sevgi peygamber, yatak ibadethane,
sevişmek ibadet, ten kutsal kitap.

neyse
işte öyle...

9 Temmuz 2009 Perşembe

potente

son bi kaç ay
basık
bu hava gibi aynı
nefes almam zor
kafamı bi yere çevirmeye bile üşeniyorum
ama sonra kafamı çevirince seni görüyorum
aha diyorum
o ışık bu lan
beklediğim
bakıp da kör olmak istediğim
yürüyorum bende o ışığa
gel diyo o da bana
gel ben seni saklarım
başkalarını kör ederim
görmezler senle beni
ben o ışığın altında uyuyorum artık
karanlıktan korkmadan...

14 Mayıs 2009 Perşembe

?

ben bile bana sadece ben ile katlanamazken,
kendi+bana katlanacak birini nasıl bulurum ki?
zamanında deli akan kan durmaya başladıkça anlaşılıyor demek ki bu,
bir zamanlar bir akbil, bir jöle, bir beyaz adidas ile dünyayı kurtaracağımı sanarken,
işler değişiyor birden,
öğrencilik bitiyor, akbil külfet oluyor,
saçlar gidiyor, jöle komik duruyor,
beyaz gidiyor, kir pas kalıyor.
ben, kel kafam, bitik akbil, kirli paslı bir ayakkabı;
diyorum ya ben bile bazen - ne bazeni lan yalan söyleme - çoğu zaman,
kendime katlanamazken,
nasıl bulurum kendi + bana katlanacak birini?
gerçekçi olup imkansızı isteyim desem,
artık solcu da değilim ki.

8 Mayıs 2009 Cuma

ben mi? geçiniz!!

ben gitmeye karar verdiğim zamanlar hayalci oluyorum,
bi dolu param var sanıyorum mesela döner mi havuç suyu mu diye soran bir bankada,
gideceğim yerlerde bir dolu adamım var sanıyorum beni kucak açmış bekleyen,
tabi yok hiç biri.

ben sevmeye karar verdiğim zamanlar çok acaip oluyorum,
birini severken başkalarını görmüyorum,
her dakika beni arayıp gel bu gece bende kal diyen kıza yok diyorum mesela,
sanki her dakika bunlardan etrafımda varmış gibi,
sonrasında kalıyorum sol elimle başbaşa.

ben kendimden sıkıldığım zamanlar çok acımasız oluyorum,
başkasına yapsam aynı tafrayı iflah olmaz,
ama yapıyorum özne kendim olunca,
küfür ediyorum kendime, bela okuyorum,
başkalarına reva görmediğimi kendime görüyorum,
allah korkusu lazım sanki biraz bana.

ben yazmaya başladığımda çok patavatsız oluyorum,
bi abim demişti bana zamanında,
konuşamadığımı koca koca sayfalara döküyorum,
okuyan yok biliyorum ama rahatlama işte,
ikinci elizabeth oluyor bana kağıt kalem,
bilemedin klavye 15 inç monitör,
sigaram yok, içkim sınırda,
ama bana sorarsan her şey yolunda.

o yüzden aman sen sen ol,
sakın bana hayatla ilgili bi şey sorma.

28 Mart 2009 Cumartesi

elizabeth, here i come

gidicem,
bi okula yazılcam daha önce okumamışım gibi,
birilerine içine süt katarak piç edecekleri çaylardan vericem,
bana tip atacaklar,
ben bu tip karşılığı bu tiple onlara bi gülücük atıcam,
iş biticek see you tomorrow diycem,
annemi ankesörlüden arayıp iyiyim diycem,
kardeşim şimdiki sözlüsüne o zaman belki enişte diyerek bi mail atıcam,
zaman öldürcem, yağmur yiycem, hava açılsın diye belki dua edicem;
ama o üzerinde güneş batmayan ülkeye gidicem ben.
şu an cebimde 100 pound ve bolca umut var.
100 pound bi boka yaramaz ama o umut götürür beni oraya.
di mi elizabeth?